Penguen Bitti Mi?
Kayseri’nin soğuk bir akşamında, dışarıda kar yağıyor. Bazen insanın içi de donuyor, ama bir şekilde her şey devam ediyor. Bugün, bir anlık boşlukla kendimi, yıllar önce büyük bir heyecanla başladığım bir kitabı okurken buldum. O an, birdenbire aklıma geldi: Penguen bitti mi? Bu soruyu kendime sorarken, yılların geride bıraktığı bir hikâyeyi hatırladım. O kadar derin bir duygu içindeydim ki, bu yazıyı yazmak bile bir tür terapi gibi geldi.
Başlangıçta Her Şey Ne Kadar Güzelti
Bir zamanlar, hayatımda her şeyin başlangıcı gibiydi. Penguen diye bir dergi vardı, hatırlıyorum, o dergiyi alır almaz hemen içindeki çizimleri, yazıları, ilginç bilgileri okur, her bir sayfasına adeta aşık olurdum. İlk okuduğumda, “İşte bu!” demiştim içimden. Kendimi bir anda o derginin her sayfasında kaybolmuş, her yazıyı birer hazine gibi keşfetmiş buldum. Hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Dergi, adeta bana başka dünyaların kapılarını açıyordu.
O zamanlar ne kadar gençtim, ne kadar umut doluydum. “Penguen bitti mi?” diye sormak, sanki dünya benim etrafımda dönüyormuş gibi hissettiriyordu. O dergi her ay bir dost gibiydi. O sayfalarda yaşadığım, düşündüğüm her şey gerçekti. Penguen’in renkli, bazen absürd, bazen gerçekçi dünyası bana dünyayı başka bir şekilde görmeyi öğretiyordu. Bu bir tür çocukluk naifliği mi, yoksa hayatımda bir dönüm noktası mıydı bilmiyorum ama, o zamanlar her şey çok basitti.
Hayal Kırıklığı ve Yavaşça Kaybolan Bir Dünya
Sonra, zaman geçtikçe, her şey değişmeye başladı. O dergi eskisi gibi beni sarmamaya başladı. İlk birkaç yıl büyük bir hevesle almaya devam ettim ama bir noktada, sayfaları çevirdikçe içimde bir boşluk hissetmeye başladım. O boşluk, Penguen’in bittiği yerden geliyordu. Başlangıçtaki o enerjik, renkli atmosfer yerini daha karamsar, monoton bir hale bırakmıştı. “Penguen bitti mi?” diye sormak, bu sorunun cevabını içimde bir yerlerde biliyordum ama hala bir umutla bu soruyu her zaman gündeme getirmeye devam ediyordum.
Bir sabah, kahvemi hazırlarken aklıma geldi, eski dergilerimi karıştırmalıyım diye düşündüm. Bir bakıma, eski zamanların hatıralarına dalmak gibiydi. Dergileri bulduğumda, o eski neşenin kaybolduğunu fark ettim. Sayfaların arasındaki çizimler, o kadar canlı değil, yazılar o kadar anlamlı gelmiyordu. Hayal kırıklığı, bir anda tüm içimi sardı. O eski heyecan, artık sadece bir anıydı. Penguen’in bittiğini kabul etmek zor olsa da, bir noktada bunu içimde hissettim. Bitti ve ben de bir noktada büyüdüm.
Bir Umut Kırıntısı
Bir yandan da, içimde bir umut kırıntısı vardı. Belki de Penguen gerçekten bitmemişti, belki de ben değişmiştim. Hayatımda birçok şey gibi, bu da zamanla yavaşça evrimleşmişti. Penguen, belki de bana sadece bir dönemin bitişini, bir başka dönemin başlangıcını göstermek için vardı. Bu dergi artık benim yaşadığım dünyadan çok uzakta kalmış olabilir ama bir zamanlar bana kattığı şeyler hala içimde yaşıyor. O eski heyecan, belki de yaşadığım zaman diliminden, ruh halimden ya da bulunduğum yerden kaynaklanıyordu.
O eski sayfalara bakarken düşündüm; belki de büyüdükçe, zamanla insanın ilgi alanları değişiyor. Penguen bitti mi? Bilmiyorum. Belki de bitti, belki de sadece ben bitirdim. Ama bir şey kesin: Her şey bir dönemin, bir anın içindeydi. O anı, ne kadar uzun zaman geçerse geçsin, hafızama kazındı.
Sonuç Olarak: Penguen’in Ardında Kalan
Penguen bitti mi? Sorusu, aslında sadece bir dergi değil, geçmişle gelecek arasındaki bir geçişti. O derginin arkasında, benim de geçmişim vardı. Ve her şeyin bir sonu olduğu gibi, bu da sona erdi. Ama şunu öğrendim: Bazen bir şey biter, ama ona dair hisler, anılar hep kalır. Penguen’in sayfalarını bir daha açmasam da, bana kattığı o ilk heyecanı, o ilk keşif duygusunu unutmadım. O, sadece bir dergiydi, ama hayatımın önemli bir parçasıydı. Şimdi, bu yazıyı yazarken, içimde bir sıcaklık var. Belki de sadece o anı hatırlamak, artık yeterli.